Ebeveynlerin görevi yalnızca çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılamak değildir, aynı zamanda ebeveynler çocuklarının karakter gelişimini takip etmek, onları desteklemek ve eğitmekle de görevlidir. Çocuklarda karakter gelişimi için ilk 6 yaş oldukça önemlidir. Bu süreçte kendilerini keşfeden, dünyayı tanıyan ve yeni meraklar edinen çocuklar sürekli bir gözlem süreci içindedir. Bu sebeple çocuğun bulunduğu ortamların güvenli ve ideal şekilde kurulması gerekir. Aynı zamanda çocuğun etrafındaki kişiler de örnek davranışlar göstermeli, çocuğun kişisel gelişimi için onunla sürekli iletişim halinde olmalıdır. Çünkü çocuklar dünyayı tanırken her an onlar için mükemmel bir eğitim fırsatıdır. Bu süreçte ebeveynler tarafından sıkça gözlemlenen durumlar arasında özenme, taklit etme ve kimi zaman çalma ya da saklama eylemleri de bulunur. Peki, çocuklar neden çalar? Toplum içinde kötü karşılanan davranışlardan biri olan bu eyleme karşı çalma huyu olan çocuk nasıl eğitilir? Bu konuyla ilgili merak ettiğiniz tüm detayları yazımızın devamında bulabilirsiniz!
Çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun bir sünger gibi davranarak etrafında konuşulan her şeyi, gerçekleştirilen her davranışı özümser. Bunun sebebi çocukların öğrenme yönteminin dinlemek ve izlemek olmasıdır. Çocukların yakın ilişki içinde olduğu kişiler, onlar için rol modelleridir. Çocuklarda özenme durumu da bundan kaynaklıdır.
Dünyaya dair bir fikir oluştururken çocuklar, en yakınlarında gördükleri kişileri izleme ve kimi zaman kopyalama eğilimindedir. Genellikle kız çocukları annelerini, erkek çocukları ise babalarını izler ve rol model alır. Kelime seçimleri, jest ve mimikler, giyiniş tarzı ve hatta ilişki kurma biçimleri dahi bu gözlemleme sürecinde kurulur. Çünkü çocuklar için rol model aldıkları kişiler, olmaları gereken kişilerdir ve rol model aldıkları kişilerin gerçekleştirdiği davranışlar, yapılması gerekenlerdir.
Çocuklar neden özenir sorusunun cevabı oldukça basittir, “olmak” için. Çocuklar için ideal çevre yaklaşık olarak 11 yaşına kadar yakınlarında gördükleridir. Bu süreçte çocukların kişilikleri gelişir, karakter özellikleri oturur. Etraflarında gördükleri ve rol model aldıkları kişiler, onlar için “doğru”dur. Rol modellerine benzeyebilme, onlar gibi olabilme arzusu taşırlar. İçten içe büyüttükleri bu istek, çocuklarda “taklit” davranışının ortaya çıkmasına yol açabilir.
Çocukların ebeveynlerini, toplum işleyişini, kişisel bakım aktivitelerini, kendini ifade etmeyi ve hatta en basit günlük işleri dahi öğrenmesi için izlemesi gerekir. Çocuklar dinler, iziler ve uygular. Nasıl ki çocuğunuz “anne” diyene kadar sizin çıkardığınız sesleri dinlemiş, taklit etmiş ve sonunda kendisi de bu iki heceyi oluşturmayı başarmışsa; diğer birçok noktada da aynı süreç işler. Taklit süreci görülenin uygulanması gibi yüzeysel olabileceği gibi bir davranışın ya da özelliğin sürekli olarak tekrar edilerek özümsenmesi de olabilir.
Çocuklar, “öğretici” ya da “rol model” olarak belirledikleri kişilerin gerçekleştirdiği davranışları gerçekleştirme, onların kullandığı kelimeleri kullanma gibi eğilimlerde bulunurlar. Bu sebeple çocuklarda taklit yaygın görülen bir durumdur.
Çocuk, çevresinde nazik kişiler görürse nazik davranışları taklit eder. Eğer çocuğun rol modelleri hayvan sevgisi besliyorsa ve bunu gösteriyorsa çocuk da hayvanlara yaklaşmaktan, onlarla ilişki kurmaktan çekinmez. Çocuk, çevresinde makyaj yapan birilerini görürse makyaj yapmayı dener. Mutfak araç gereçleriyle yemek yapmayı, takım çantasıyla tamirat yapmayı ve hatta rol model aldığı kişiler sürekli yüksek sesle konuşuyorsa yüksek sesle konuşmayı özümser ve gerçekleştirir.
Çocukların karakterlerinin geliştiği bu dönemde ebeveynlerin ve çevrenin onlara iyi birer rol model olabilmek için dikkatli davranması gerekir. Çünkü nezaket, pozitiflik gibi özellikler çocuğun taklit etmesiyle yerleşeceği gibi aynı zamanda konuşurken küfür kullanma ya da ani öfke patlamalarının kontrol edilmemesi de çocuklara taklit yoluyla geçebilir. Taklit yoluyla yerleşen şeyler yalnızca bu özelliklerle sınırlı değildir. Çocuğun kendine ve çevresine verdiği değer, kendiyle ve çevresiyle kurduğu ilişkiler de taklit yoluyla alınır. Ebeveynler arasında sevgi gösterileri, jestler, ev içinde iş bölümü gibi davranışlar çocuğun kendi ilişkilerinde de bu davranışları uygulamasına ve uygulayan kişilerle sosyal ilişkiler kurma eğiliminde olmasına olanak tanır.
Bebekler, doğumdan sonraki beşinci ayda “benlik” algısı kazanmaya başlar. Bunun ardından kendileriyle ve çevreyle kurdukları ilişki, etkileşim ve iletişim halini alır. Çocuklarda ortalama 12 yaşına kadar soyut kavram algısı gelişmez yani çocuklar duyguları anlamlandıramayabilir, “iyi” ve “kötü” kavramlarını özümseyemeyebilir. Bu sebeple bu dönemde görebildikleri, dokunabildikleri şeylerin gerçekliği vardır. Dünya, onların algıları kadardır.
Çocuklarda sahiplik duygusu benlik algısının gelişmeye başlamasıyla ortaya çıkar ve özellikle 2 yaş döneminde doruk noktasına ulaşır. Çocuk için üzerinde etki kurabildiği nesneler, kendisinin kullanımına ayrılmış eşyalar oldukça kıymetlidir. Genellikle bu dönemde tuvalet eğitiminin başlaması çocuğun kendi vücudu üzerindeki kontrol hissini de pekiştirir. Ancak kontrol hissinin kazandırdığı güç aynı anda kaybetme hissiyle birlikte korkuyu da getirir. Kaybetme ihtimalinden kaynaklanan kaygı kendini agresif davranışlarla gösterebilir. Bununla birlikte çocuk, kendisine ait olduğunu düşündüğü eşyaları paylaşması gerektiği söylendiğinde şiddetle reddedebilir. Bu davranışlar her ne kadar ebeveynler için endişe verici görülse de aslında oldukça normaldir.
Çocuk, bağlandığı nesneleri bir başkasıyla paylaşmak istemediğinde onun ebeveynler tarafından paylaşıma zorlanması ebeveynler ve çocuk arasındaki güven bağını zedeleyebilir. Ayrıca bu durum çocuklarda daha agresif tepkilere de yol açabilir. Bu noktada sahiplik algısının sağlıklı bir zemine oturabilmesi için çocuğun sakinleştirilmesi gerekir. Ona ait bir oda, dolap, oyuncak kutusu olması ve eşyalarını buralara yerleştirmesi çocuğun özgüvenini pekiştirip kaygısını azaltabilir.
Sahiplik algısının sağlıklı bir zemine oturabilmesi için paylaşmayı öğrenmek oldukça önemlidir. Paylaşma tiplerinin kendi içinde üçe ayrıldığı söylenebilir. Çocuğunuz bir oyuncağını paylaştığında o oyuncak kullanımdan sonra kendisine geri döner. Çocuk, çikolatasını paylaştığında ise sahip olduğu şey bölünmüş olur. Bununla birlikte çocuk, oyununa bir arkadaş dahil ettiğinde yani vaktini paylaştığında herhangi bir dönüş ya da kayıp yaşamaz. Çocuklar için bu paylaşım tiplerinin bir zemine oturtulması zor olabilir. Çocuğunuzun davranışlarını gözlemleyerek hangi paylaşım tipinde sorun yaşadığını tespit edebilirsiniz. Bu sayede sahiplik algısına bağlı olarak geliştirdiği kaygıyı da çözümleyebilirsiniz.
Çocuk, paylaşımcı olmak istemediğinde “birliktelik” kavramı devreye sokulabilir. Birlikte oyun oynamak, çocuğun sahiplik atadığı nesneleri kullanırken ondan izin istemek, onun sınırlarına saygı duymak sağlıklı bir sahiplik algısı kurulmasını pekiştirecektir. Bununla birlikte çocuklara seçenek sunmak da daha sağlıklı bir paylaşım durumu kurulmasına yardımcı olabilir. Örneğin, “Seninle resim yapmak istiyorum, bana mavi kalemini mi vermek istersin yoksa kırmızı kalemini mi?” sorusu çocuğu bir seçim yapmaya teşvik eder ve dolayısıyla paylaşım sağlar. Çocuklara seçenek sunmak durumu somutlaştıracağından dolayı farklı şekillerde de kullanılabilir. Örneğin çocuğunuz parktan eve dönmek istemiyor, bir öfke krizi geçiriyorsa “Son bir oyuncakla daha oynayabilirsin, eve gitmeden önce salıncakta mı sallanmak istersin yoksa kaydıraktan kaymak mı?” sorusu seçenek sunduğu için yardımcı olabilir.
Çocuklarda mülkiyet kavramının yanlış şekillenmesi, eşyalarla ya da insanlarla kurulan ilişkinin sağlıksız bir hal alması gibi durumlarda “çalma” eylemi görülmeye başlayabilir. Çocuklarda çalma bir nesneyi sahibinin bilgisi ve izni olmadan alma şeklinde görülebileceği gibi bir başkasına ait olan bir şeyi sahiplenme, bırakmak istememe şeklinde de görülebilir. Çocuklarda çalma eyleminin birçok sebebi olabilir.
Çocuklarda Çalma Eyleminde Çevresel Faktörler: Çocuklar, görerek öğrenir ve taklit ederek özümser. Çocuk, çalmanın normalleştirildiği bir ortamda büyüyorsa ve ebeveynlerinden de izin almadan bir başkasının eşyasını alma, kullanma, eşya üzerinde tahakküm kurma gibi davranışlar görüyorsa bu davranış çocuk için normalleşecektir. Çocuk, rol modellerinin çalma eylemini gerçekleştirdiğini görürse gördüğü bu eylemi tekrarlama eğiliminde olacaktır.
Çocuklarda Çalma Eyleminde Duygusal Faktörler: Çocuklar, güvensiz bağlandıklarında ya da hayal kırıklığına uğradıklarında bir başka kişiye ya da nesneye bağlanma, onun üzerinde kontrol kurma isteğinde olabilir. Küçük ya da büyük herhangi bir şeyi çalmak, çocuğun çaldığı şeyle duygusal bağ kurmasına ve kontrol hissi kazanmasına yol açabilir. Bu sayede çocuklar, üzerlerindeki kötü duyguları daha dönüştürebilir ya da yok edebilir.
Çocuklarda Çalma Eyleminde Gelişimsel Faktörler: Çocuklarda soyut kavramlar ortalama olarak 12 yaşına kadar oturmadığından dolayı “hırsızlık” durumunu anlamlandırmaları ve “iyi” ile “kötü” davranış ayrımını yapmaları zor olabilir. Bu sebeple çalma eylemi çocuklar için problematik bir davranış anlamına gelmeyebilir. Çalma eylemi, çocuklar için “sahiplik kurma”ya eş değer olabileceğinden dolayı bu eylem gerçekleşebilir.
Çocuklarda Çalma Eyleminde Psikolojik Faktörler: Psikolojik bozuklukların birçoğu çocukluk dönemindeki gelişim özelliklerine ya da yaşanan travmalara bağlı olarak ortaya çıkar ve genellikle bu bozuklukların kökü çocukluk döneminden başlar. Çocuklarda var olan karşıt olma bozukluğu, davranım bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu gibi durumlar çalma davranışını tetikleyebilir.
Çocuklarda Çalma Eyleminde Sosyal Faktörler: Sosyal ilişkiler, çocukların düşünce ve davranışlarını etkileyen başlıca faktörler arasında yer alır. Çocuğun kendisini tehdit altında hissetmesi, akran baskısına maruz kalması, bulunduğu ortamdan dışlanma kaygısına bağlı olarak gelişen uyum sağlama arzusu, dikkat çekme ve öne çıkma isteği gibi durumlar çalma eylemini tetikleyebilir.
Çocuklarda çalma eylemi hem çocuğun karakter gelişimi hem de ebeveynler açısından sıkıntılı bir durum olabilir. Bu noktada çocuğun çalma eyleminin kontrol altına alınması için uygulanabilecek bazı basit adımlar bulunduğu da belirtilmelidir.
Çalma eylemi genellikle güvenli bağ kurulamamasından kaynaklanır. Çocukla sürekli iletişim halinde olmak, onun hislerini dinlemek ve onunla konuşmak güvenli bağ sağlayabilir. Çocuğun hislerine değer verilmesi gerekir. Çocuk kendini görünmez hissetmezse, hissettiği kötü duyguları paylaşmayı ve kontrol etmeyi öğrenirse dikkat çekmek, tatmin sağlamak ya da hislerini kontrol etmek için uygunsuz davranışlara başvurma eğilimi göstermez. Aynı zamanda çocukların davranışlarının yakından izlenmesi ve açık iletişim halinde olunması psikolojik bozuklukların erken dönemde tespit edilebilmesine olanak tanır.
Çocuğun rol model olarak aldığı kişilerin sürekli olarak izin alma, izin verme, paylaşma eylemlerini göstermesi çocuğun bu davranış biçimini kopyalamasına olanak tanır. Bu sebeple çocukların etrafında izinsiz eşya kullanımı, bir başkasının eşyasına müdahale etme gibi davranışların gerçekleştirilmemesi önerilir.
Aynı zamanda yalnızca çocuğa ait olan eşyalar sağlamak ve bu eşyaların konumları, durumları, kullanımları hakkında çocuğu sorumlu kılmak da sahiplik algısının ve bağ kurmanın güvenli şekilde gelişmesini sağlayabilir. Çocuğa ait olarak tanımlanan nesnelerle onun izni alınmadan etkileşime geçilmemesi de sahiplik algısını pekiştirecektir. Böylece çocuk, diğer kişilerin de kendi eşyaları üzerinde mülkiyet hakkına sahip olduğunu öğrenebilir ve izin alma eylemini pekiştirebilir.
Çalma eylemi gerçekleştiren çocuğa karşı yaklaşım da bu davranışın kontrol edilebilmesi açısından büyük önem taşır. Çocuk azarlanırsa, çaldığı şey ondan zorla koparılırsa çocuk daha agresif bir tavır takınabilir. Çalma eylemi gerçekleştiren çocukla sakin bir iletişim kurulmalıdır. Çalma sebebi dikkat çekmekse çocukla kurulan iletişim pekiştirilmeli, çocuk yaptığı sağlıklı aktiviteler üzerinden övülmelidir. Çocuk duygusal kontrol için çalma eylemine başvuruyorsa çocuğa görünmez olmadığı hissettirilmeli ve başka duygu kontrol yolları öğretilmelidir. Çocuk güvensiz bağ ve sağlıksız sahiplik duygusu sebebiyle çalma eğilimi gösteriyorsa mümkünse çalınan şey bir başka şey ile ikame edilmelidir ve ikame edilen şey tamamen çocuğun tasarrufu altında olmalıdır.
Çocuklarda ilk 6 yaş kişilik özelliklerinin ve karakter niteliklerinin oturması için oldukça önemlidir ancak bu süreç yalnızca 6 yaşına kadar sürmez. Ergenlik dönemine kadar çocukların çevrelerini gözlemlemesi ve gördüklerini uygulaması fazlasıyla olağandır. Bu sebeple 7-8 yaş grubu çocuklarla kurulan iletişim de önemlidir. Çocuklar, değerli olduklarını hissetmek ister. Bu sebeple bu yaş grubu çocuklarla sürekli iletişim halinde olmak, onların hislerini öğrenmeye çalışmak, günlük olaylar hakkında konuşmak oldukça önemlidir. Çocukların takdir edilmesi ve onaylanması olumlu davranışları pekiştirir. Ödül - ceza sistemi çocuklar için yıpratıcı olabilir. Olumlu davranışlar ödülle pekiştirilebilir ancak olumsuz davranışların cezayla karşılık bulması agresif tutumlara yol açabilir.
Başkasının eşyasını almak ebeveynler için endişe verici ve hatta kimi zaman utanç verici bir eylem olsa da çocuklar için çalma eylemi yetişkinlerle aynı anlamı ifade etmez. Çocuklar, ortalama olarak 12 yaşına kadar soyut düşünme becerisi geliştiremezler yani iyi eylemler ve kötü eylemler gibi ayrımlar çocuklar için zorlayıcı olabilir. Çocuk başkasının eşyasını alma eğilimi gösteriyorsa öncelikle bu eğilimin sebebi tespit edilmelidir. Çocuk ilgi çekmek için, duygusal kontrol için, sosyal kabul görmek için, tatmin sağlamak için ya da bağ kurmak için çalma eğilimi gösterebilir. Bu eylemin altında yatan sebep tespit edildikten sonra çalma eğilimi kontrol altına alınabilir. Çalma eğilimi gösteren çocukla asla sert iletişim kurulmamalıdır. Çocukla açık iletişim kurulmalı, çalmanın altındaki sebep konuşulmalı, çocuğa kendini ifade edecek alan tanınmalıdır. İyi davranışlar pekiştirilmeli, çocuğa değerli olduğu hissettirilmeli ve seçim yapma, kontrol etme imkanı tanınmalıdır.
Mülkiyet duygusu, sahiplik duygusu adıyla da bilinir. Çocuklarda benlik algısı oluşmaya başladıktan sonra “aidiyet” algısı da oluşmaya başlar. Çocuk bir aileye, bir eve, bir okula aittir. Aynı zamanda çocuğun oyuncakları, eşyaları, ailesi de çocuğa aittir. Mülkiyet duygusunun, eşyalarla ve kişilerle kurulan bağın sağlıklı şekilde kurulamaması paylaşıma kapalı olmaya, çalma eğilimine ve güvensiz ilişkilere yol açabilir.
2 yaş sendromu bebeklerin “benlik” algısının doruk noktasına ulaştığı ve “birey” kavramının yerleştiği dönemdir. Bu dönemde bebekler etraflarındaki nesneleri ve kişileri sahiplenme eğiliminde olabilir. Kendi kıyafetlerini seçmek, kendi başına giyinmek, kendi başına hareket etmek bu dönemde bebeklerin en büyük arzularıdır. Sağlıklı gelişim için çocuğun bu dönemde kısıtlanmaması, olumlu davranışlarının ve keşfetme arzusunun cesaretlendirilmesi gerekir. Bu dönem ebeveynler için oldukça yıpratıcı olabilir ama olumlu davranışlar ve kontrollü tepkiler çocuklarının karakterini doğrudan şekillendirecek davranışlar olacaktır.